Köpeklerde Parvovirüs Enfeksiyonu
Canine parvovirus (CPV), yavru köpeklerde sıklıkla akut gastrointestinal hastalığa neden olan oldukça bulaşıcı bir viral bir köpek hastalığıdır. Hastalık çoğunlukla altı ila 20 haftalık yavrularda görülür, ancak bazı olgularda yaşlı hayvanlar da hastalıktan etkilenebilir.
Çok genç (yenidoğan) yavru köpeklerde hastalığın nadir görülen bir çeşidi miyokardittir (kalp kası iltihabı).
Parvovirüs enfeksiyonuna ne sebep olur?
“Parvo” olarak bilinen hastalığa neden olan virüs, köpek parvovirüsü tip 2 Canine Parvo Virus(CPV), ilk olarak 1976 civarında Avrupa’da köpekler arasında ortaya çıktı. 1978’e gelindiğinde virüs kontrolsüz bir şekilde yayıldı ve dünya çapında miyokardit ve bağırsaklarda iltihaplanma (gastroenterit) salgınına neden oldu.). Artık virüsün köpeklerle sınırlı olmadığını, çakal ve kurt gibi vahşi köpeklerde ve tilki, rakun ve kokarca gibi diğer vahşi hayvanlarda da enfeksiyonlara neden olabileceği tespit edildi. CPV, 1920’lerden beri kedileri, vizonları ve diğer hayvanları enfekte ettiği bilinen bir virüs olan Feline Panleukopenia Virus(FPV) ile yakından ilişkilidir. CPV muhtemelen FPV’deki 2 veya 3 genetik mutasyonun sonucu olarak ortaya çıktı ve bu da konakçı aralığını köpekleri enfekte edecek şekilde genişletmesine yol açtı. İlk ortaya çıkışından otuz yıl sonra, CPV, 1970’lerin sonlarında etkili aşıların geliştirilmesi sayesinde yavru köpeklerde çok daha az ölümcül vakaların görülmesine olanak sağlandı, Ancak, salgınlar hala sıklıkla meydana gelmektedir bu sebeple köpeklerin yavru yaşlarında aşılanması son derece önemlidir. Yavru köpekler ve ergenlik çağındaki köpekler özellikle parvovirüse karşı hassastır ve aşıları tamamlanana kadar yavru köpeğin çok fazla virüsün bulunabileceği ortamlara (parklara, hayvan barınakları ve köpek kulübeleri) getirmekten kaçınılmalıdır.
Enfeksiyonun Bulaşması:Köpek parvovirüsü hemen hemen her ortamda bulunabilir, ancak virüsle temas eden her köpeğe bulaşmaz. Enfeksiyonda, köpeğin bağışıklık durumu ve köpeğin maruz kaldığı virüsün patojenitesi ve sayısı da dahil olmak üzere birçok faktör devreye girer. Söz konusu bu faktörlerin kombinasyonu ile bir köpek enfeksiyonu kaparsa bundan sonrak süreçte bir sıra olaylar ile karşılaşılır.
Enfeksiyon sırasında ne olur?
Bir köpek veya köpek yavrusu enfekte olduğunda, ilk semptomların başlamasından önce üç ila yedi günlük bir inkübasyon süresi vardır. CPV’nin hastalığa neden olabilmesi için hızla bölünen hücrelerin yardımına ihtiyacı vardır ve virüs genellikle bademciklere veya boğazdaki lenf düğümlerine saldırmaya başlar. Virüs, lenf düğümlerine girdikten sonra tipik olarak bir veya iki gün boyunca lenfositleri istila ederek kendisinin birçok kopyasını oluşturur. Bu virüsler, konak savunmasından korundukları lenfositlerin içine yerleşerek kan dolaşımına karışırlar. CPV ile enfekte olmuş bu lenfositlerin çoğu sonuçta öldürülür ve bu durum, lenfopeni adı verilen bir durum olan dolaşımdaki lenfositlerin sayısında bir azalma olarak karşımıza çıkar. Virüs kan dolaşımına girdikten sonra tekrar hızla bölünen hücreleri hedef alır ve en sert şekilde kemik iliğine ve ince bağırsağın duvarlarını kaplayan hücrelere saldırır. Çok genç köpeklerde CPV, kalbi de enfekte ederek kalp kası iltihabına, fonksiyon bozukluğuna ve aritmilere yol açabilir. Kemik iliğinde virüs, genç bağışıklık hücrelerini yok ederek ve koruyucu beyaz kan hücresi sayısında düşüşe neden olarak vücudun kendini koruma yeteneğini zayıflatır. Bu durum muhtemelen virüsün en büyük hasarı verdiği gastrointestinal sistemi istila etmesini önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Virüs, bu yıkıma, besinlerin emilmesine yardımcı olan ve sıvı kaybına ve bağırsaktan vücuda bakteri istilasına karşı önemli bir bariyer sağlayan ince bağırsak epitelini hedef alarak neden olur. Epitel yüzeyini oluşturan hücreler kısa ömürlüdür ve sürekli olarak Lieberkühn kriptleri olarak bilinen hızla bölünen alanlarda doğan yeni hücrelerle değiştirilir. Virüs, yeni epitel hücrelerinin doğduğu bu kriptleri istila eder ve vücudun bağırsak yüzeyini yenileme yeteneğini devre dışı bırakır. Eski ve ölmekte olan hücrelerin yeni hücrelerle değiştirilmesini önleyerek bağırsak yüzeyini besinleri yeterince ememez hale getirir. İlk belirti, şiddetli ishal ve mide bulantısıdır, ancak sonunda bağırsak yüzeyi o kadar hasar görebilmektedir ki parçalanmaya başlar ve normalde bağırsakta sınırlı olan bakteriler bağırsak duvarlarına nüfuz ederek kan dolaşımına karışabilir. Bu hem ishal nedeniyle önemli oranda dehidrasyona hem de vücutta yaygın enfeksiyona neden olur. Daha da kötüsü, vücudun bağışıklık sistemi zaten zayıflamış durumda olmasından dolayı enfeksiyonla mücadele etmek için yeni beyaz kan hücreleri üretme yeteneği, CPV’nin kemik iliğini yoğun bir şekilde istila etmesine bağlı olarak engellenir. CPV her zaman ölümcül değildir ancak öldürdüğünde ölüm, kan dolaşımında dolaşan bağırsak bakterileri tarafından üretilen septik toksinlerin etkilerinin yanı sıra dehidrasyon ve şokun bir sonucudur.
Semptomlar ve Komplikasyonlar:
Genellikle CPV ile ilişkili semptomlar arasında uyuşukluk, depresyon ve iştahsızlık veya ardından ani başlayan yüksek ateş, kusma ve ishal yer alır. Kanlı ishal ve/veya kusma nöbetleri yaşanıyorsa, CPV birkaç potansiyel patojenden sadece biridir.
Teşhis:
CPV’nin varlığını test etmenin açık ara en yaygın ve en uygun yöntemi dışkıdan ELISA testidir. ELISA, enzim bağlantılı immünosorbent tekniğidir. ELISA testinde parvovirüse karşı antikorlar belirlenir. CPV dışkı ELISA testleri genellikle veterineriniz tarafından 15 dakikadan kısa sürede tamamlanabilir. ELISA testi oldukça doğru olmasına rağmen ara sıra yanlış pozitif veya yanlış negatif sonuçlar verebilir. Bu nedenle hastalığın gelişmiş analiz laboratuvarlarında moleküler tanı yöntemi olan RT-PCR ile direk etken antijeninin tespiti yolu ile yapılmalıdır. Beyaz kan hücresi sayımının basit bir ölçümü genellikle CPV tanısının kesin anahtarıdır. Parvovirüsün enfekte ettiği ilk şeylerden biri kemik iliği olduğundan, düşük beyaz kan hücresi sayımı CPV enfeksiyonunu işaret edebilir.
Tedavi:
CPV’li köpekler için tedavi seçenekleri destekleyici bakımı ve semptomların yönetimini içerir. Tedavi seçenekleri köpeğin ne kadar hasta olduğuna bağlı olarak değişkenlik gösterir. Ksma ve ishal nedeniyle kaybedilen sıvı völümü takviye edilmelidir. İntravenöz sıvı elektrolit ve besin alabilmesi için veteriner hekim gözetimi şarttır. Antibiyotikler, CPV’den muzdarip bir köpek için, bağırsak bakterilerinin kan dolaşımına girmesi durumunda enfeksiyonla savaşmaya yardımcı olmak için intravenöz veya enjeksiyon şeklinde uygulanan uygun bir tedavi olabilir. Ayrıca bulantı ve ishalin kontrol altına alınmasına yönelik ilaçlar da yararlı olabilir. Pek çok köpek, eğer zamanında başlatılırsa tedaviye yanıt verir ve CPV enfeksiyonundan kurtulan köpekler, onları enfekte eden türe karşı ömür boyu koruyucu bağışıklık kazanır.
Önleme:
CPV’ye karşı bir dizi etkili aşısının ortaya çıkmasından bu yana, bu bulaşıcı hastalık köpekler için çok daha az tehdit haline geldi. Ancak bu durum, CPV’nin ciddi bir sorun olarak kalmayacağı anlamına gelmemektedir ve köpeğin aşılanması bir seçenek olarak görülmemelidir; bu bir zorunluluktur. Veteriner hekimler genellikle CPV aşısını distemper, köpek adenovirüsü ve parainfluenza aşılarını içeren bir kombinasyon aşısının parçası olarak uygularlar. Bu aşılar, yavru köpeğin 6 haftalık olduğu andan itibaren en az 16 haftalık olana kadar her 3 ila 4 haftada bir yapılır. Bir yıl sonra tekrar aşı yapılması ve daha sonra üç yılda bir tekrar aşı yapılması önerilir.