MAREK HASTALIĞI
MAREK’S DISEASE (MD)
MDV (Marek Disease Virus), Mardivirus genusu içinde yer alan Herpesvirusların neden olduğu ve Dünya’nın hemen her yerinde salgınlara neden olabilen viral bir hastalıktır.
Hastalık etkeni olan virus ilk olarak 1907 yılında Macar bilim adamı Jozsef Marek (1862-1952) tarafından tanımlandı. Böylesine önemli bir bilim buluşu bütün dünyada şüphesiz çok büyük bir heyecan uyandırdı. Zira o yıllarda nedeni bilinemeyen çok büyük ekonomik kayıplara yol açan bu hastalıktan bir kurtuluş ümidi doğmuştu artık. Ancak, ne yazık ki hastalık hala bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de endüstriyel anlamda yetiştiricilik yapan tavukçuluk işletmelerinin korkulu rüyası olmaya devam ediyor.
Marek Hastalığı virusunun bu kadar korkutucu olmasının sebebi nedir?
Neden hala koruyuculuğu çok iyi olan bir aşısının olmasına rağmen yumurta tavuklarında kayda değer ekonomik kayıplara neden olabilmektedir. Bütün bu soruların cevabına geçmeden önce hastalığı genel olarak tanımlamakta yarar görüyorum.
Marek Virusu patotiplerine ve patojenitesine göre; mild(m), virulent(v), very virulent (vv) very virulent plus (vv+) olarak tanımlanmaktadır. Bu patotipler hastalığın genel olarak sahada yayılması ve şiddetini bizlere açıklamaktadır.
Hastalık MDV-1 ve MDV-3 patojenik yapıları aşı üretimine en uygun olduğu için bugün hastalık ile mücadelede üretilen en etkili aşılar bu patotip yapısındadır. CVI 988 (Rispens) MDV-1 serotipik yapısında olup, HVT( Herpes Virus of Turkey) MDV-3 Serotip grubunda yer almaktadır.
Hastalığın Bulaşması ve Epidemiyolojisi:
Hastalık piliçler arasında çok hızlı yayılır ve çok bulaşıcı bir seyir izler. Virusun çok önemli lokalizasyon yeri tüy follikülleridir. Burada inaktif olarak bulunan virüs partikülleri olgunlaşarak saçılım sürecini tamamlar. Etken aktif hale geçtikten sonra hızlı ve agresif bir saçılma süreci görülerek gerek tavuklar arasında gerekse işletmedeki diğer kümesler arasında yayılır. Marek virüsü vertikal bulaşma yani embriyo yolu ile bulaşmaya neden olmaz.
Patogenesis:
Hastalık dört fazlı bir yapıda enfektivitesini gösterir.
1-Birincil dejeneratif değişikliğe sebep olan faz.
2-Latent enfeksiyon
3-Kalıcı immunsupresif etkiye neden olan hücresel dejenerasyon fazıdır.
4-İnfekte lenfoid hücrelerin çoğalması ve lenfoma yapısında enfeksiyonun geliştiği fazdır.
Virusun lokalize olduğu ve hasar oluşturduğu dokulara göre hastalığın farklı formları mevcuttur;
1-Deri formu,
2-Sinirsel form,
3-Göz formu,
4-Visceral(İç organ formu)
Klinik Bulgular:
Hastalığın patojenitesi ve yerleştiği dokularda gösterdiği hasara bağlı olarak; sinirsel formun hâkim olduğu hayvalarda bacak ve kanatlarda felç görüntüsü yaygın olarak görülür. Ayrıca zayıflama, yem tüketiminin düşmesi, depresyon ve ishal, tüy folliküllerinde tümoral yapılar, genelde tek gözde olmak üzere körlük, ibiklerin solgunlaşması ve buruşuklaşması, visceral, yani iç organ formunda ise; kalp, yumurtalık, karaciğer, akciğer gibi organlarda tümör gelişimi ile ortaya çıkan klasik belirtiler görülmektedir.
Hastalık zaman zaman diğer tümoral hastalıklardan olan Lenfoid Lökozis ile karışabilmektedir. Marek hastalığının özellikle genç yaşlarda (10-12 hafta) görülmesinin yanında, Lökozis hastalığı ise 14 hafta ve üzeri yaştaki hayvanlarda görülebilmektedir.
Ayrıca Avian Lökozis hastalığı sinirsel yapıda hasara neden olmadığından bacaklarda (balerin oturuşu) ve kanatlarda felç belirtileri görülmez. Ancak, Lökozis özellikle iç organlarda çok yaygın tümoral dokulara neden olmakta, özellikle karaciğerin çok aşırı büyümüş ve frajil yani kolay parçalanabilir yapıda olması dikkat çeker.
Hastalığın morbiditesi aşılanmamış ve/veya hatalı yapılan aşılamalardan sonra 10. Hafta civarında %60 ın üzerinde enfekte hayvan görülebilir. Mortalite ise virusun patojenitesine ve hayvanların bağışıklık durumuna göre zaman zaman %60-80 oranında görülebilir.
Teşhis:
Çoğu zaman klinik bulgular, nekropsi bulguları hastalığı tanımlayabilir ve özellikle histopatolojik muayene çok önemlidir.
Korunma ve Kontrol:
Öncelikle genetik olarak dirençli ırkların geliştirilmesi Marek Hastalığından korunmada önemli bir yer tutmaktadır. Yüksek verimli tavuk ırkları, düşük verimli ırklara göre hastalığa daha duyarlı görülmektedir.
Biyogüvenlik tedbirlerinin yüksek tutulması korunmada önemli bir rol oynar.
Hastalığın geçmişten günümüze çok büyük başarı ile kullanılan güçlü bir aşısı vardır.
İki suş yapısından oluşur HVT+CVI 988; Virüsün saçılımı birincil olarak HVT suşu ile baskılanabilse de, suş piliçler arasında yayılma göstermez. Bu durumda uzun süreli korumayı sağlayamaması demektir. Ancak, hindi kökenli olması sebebi ile türe özgü koruma daha etkili görülür. HVT suşu agresif yapıdadır, birinci günde aşının civcive uygulanmasından sonra 7 gün içerisinde bağışıklığın hızlı gelişimi sağlanır. Bivalan aşılarda ki özellikle CVI 988 (Rispens) suşu immunitenin daha güçlü ve uzun süreye yayılımını sağlar. Böylece homojen ve bağışıklığı güçlü bir sürü elde edilmiş olur.
Ancak, aşı uygulamasında yapılan hatalara bağlı olarak aşılı olmalarına rağmen hastalığın şiddetli boyutlarda görülmesine sebebiyet verilebilmektedir.
Zaman zaman HVT suşuna bağlı ILT virüsü gibi vektör aşılardan ayrı CVI suşu aşının uygulaması sırasında hataların yapıldığı görülmektedir. Böylesine hassas bir aşının kesinlikle riske edilmemesi gerekir. Zira son aylarda hastalığın bazı tavukçuluk bölgelerinde yüksek insidansa ulaşması dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak Marek Hastalığı global bir sorundur. Ancak mücadelesi zor değildir. Sadece zorlaştıran bizleriz.
1-Klasik Marek aşı programı uygulanmalı,
2- Biyogüvenlik uygulamalarından asla taviz geçilmemelidir.